Hayvanlar ve Homeopati
Homeopatik yaklaşıma göre; her canlı kendine has özellikler taşır ve benzersizdir. Hasta, birey olarak kabul edilir, semptomlar da hastanın bireysel bütünlüğü içinde değerlendirilip, o kişiye uygun remedinin (homeopatik ilacın) verilmesiyle iyileşme sağlanır. Bu yaklaşım, insanlar, hayvanlar ve bitkiler, yani tüm canlılar için geçerlidir.
Hayvanlar, içgüdüleriyle hareket eder, davranışları sade ve şeffaftır. Bu yüzden, tedavi sırasında hayvandaki değişiklikleri gözlemlemek ve gelişmeleri tespit etmek, insana kıyasla çok daha kolaydır.
Homeopati, beşeri tıbbın yanı sıra, veteriner hekimlikte de, 1830’lu yıllardan beri, akut ve kronik hastalıkların tedavisinde başarıyla uygulanmaktadır.
Veteriner hekimlerin homeopatiyi tercih etme sebepleri arasında şunları sayabiliriz;
- Homeopatik ilaç denemeleri sadece sağlıklı ve gönüllü insanlarla yapılır, hayvanlar üzerinde deney yapılmaz.
- Hayvanlara homeopatik ilacı (remediyi) vermek kolay ve acısızdır. Herhangi bir enjeksiyona gerek kalmadan, tablet vs. yutturmaya çalışmadan veya rahatsız edici bir müdaheleye gerek kalmadan remedi verilebilir. Remedinin tek bir globülü hayvanın ağzına konularak veya seyreltisi hazırlanıp içirilerek ya da mamasına/yemine karıştırılarak uygulama yapılır. Remedi herhangi bir tat veya koku içermediğinden, seyreltisi de suyla yapıldığından, hayvan rahatlıkla alabilir.
- Allopatik tedavinin aksine, homeopatide belirti ve bulgular baskılanmaz, böylece kökten ve kalıcı bir iyileşme gerçekleşir.
- Allopatik tedavide, ilaçların organlar ve vücut faaliyetleri üzerinde birtakım yan etkileri olmaktadır. Remediler ise, allopatik ilaçlarla kıyaslanamayacak kadar düşük dozda verilir. Homeopatinin temel ilkelerine uyulduğu sürece, remediler herhangi bir yan etki oluşturmaz.
- Aşıların, allopatik ilaçların, kemoterapinin yan etkileri, remedilerle giderilebilir.
- Hayvanlarda her tür travma (sıyrık, düşme/çarpma, kafa-omurga travması, kuyruk yaralanması, yumuşak doku zedelenmesi, burkulma, kırık, çıkık, vb.) ve şokun etkilerini gidermede, ameliyat sonrası gelişen semptomlarda, yanıklar, gıda zehirlenmesi, hayvan ısırıkları, böcek sokması, yara enfeksiyonu, doğum veya sezeryandan sonra, vb. akut durumlarda, remediler, yan etki göstermeden, hızlı bir iyileşme sağlar. Böylece incitmeden, rahatsız etmeden, hayvana dışarıdan mümkün olduğu kadar az müdahele edilerek iyileşme gerçekleşir.
- Homeopatik tedavi uygulandığında; hasta, sadece bedensel değil, aynı zamanda zihinsel ve duygusal olarak da iyileşip dengelenir.
- Konvansiyonel tıpta tedavi, ağırlıklı olarak laboratuar testleri ve radyolojik tetkiklere dayanarak yapılır, tedavinin gidişatı da bunlara göre belirlenir. Homeopatide ise, tedavi, bulguların gözlemlenmesine dayanır, sadece ihtiyaç duyulduğunda laboratuar testleri ve radyolojik tetkiklere başvurulur.
- Kanatlı, küçükbaş ve büyükbaş hayvan çiftlikleri, barınaklar gibi çok sayıda hayvanın bir arada tutulduğu ortamlarda bulaşıcı hastalıklar ayrı bir önem taşır. Enfeksiyonun yayılması, kısa sürede toplu ölümlere neden olabilir. Böyle durumlarda, remediler, veteriner hekimlerin ’’imdadına yetişir’’, hayvanın yaşam enerjisini dengeleyip vücut direncini artırarak, enfeksiyonu hafif atlatmasını ya da enfeksiyona yakalanmamasını sağlar.
- Allopatik tedavi gören hayvanlarda, vücudun ilaçları atabilmesi için belirli bir süre gerekir. Bu süre boyunca; hayvan emzirme dönemindeyse yavrudan uzaklaştırılıp ilacın sütle yavruya geçmesi engellenir, ilaç kalıntısı içerebileceğinden süt ve yumurta gibi ürünlerin de tüketilmemesi önerilir. Homeopatik tedavi sırasında ise böyle bir durum söz konusu değildir. Remediler organlarda kalıntı bırakmadığı için, homeopatik tedavi gören hayvanların süt ve yumurtası yenip içilebilir, hasta anne hayvan da iyileştiğinde emzirmeye rahatlıkla devam edebilir.
- Çiftlik hayvanlarına düzenli homeopati uygulandığında; hayvanların genel sağlık durumları düzelmekte, ayrıca yukarıda belirtildiği gibi, remediler vücutta kalıntı bırakmadığından, süt ve yumurtada verim düşüklüğü yaşanmamaktadır. Bunun yanı sıra, homeopati ucuz bir tedavi yöntemi olduğundan, ekonomik açıdan da büyük avantaj sağlamaktadır.
- İnsanlara homeopatik tedavi uygulanırken; remedilerin etkinliğini azaltan faktörler (çay, kahve, sigara, alkol tüketimi, parfüm, krem gibi kozmetik ürünler, tütsüler, aromatik yağlar, kimyasal maddelerle temas etme, mentol/kafur içeren ilaç-yiyecek-içecek-diş macunu gibi ürünlerin kullanımı, kaplıca kürleri, vb.) hastaya açıklanarak, tedavi sırasında bunlardan uzak durmanın gerekliliği mutlaka vurgulanır. Hayvanların günlük yaşamında bu faktörler yer almadığı için, verilen remedinin etkisi daha güçlü olur, böylece iyileşme engelsiz ve daha kolay gerçekleşir.
Derdini insan gibi anlatamadığından, hasta hayvanın duygu durumu, davranışları, yeme-içmesi, duruşu-yürüyüşü, oturup kalkması, hareketliliği, idrarı ve dışkısı, uyku düzeni, günlük rutinindeki olağandışı değişiklikler, kısaca tüm semptom ve bulguları, remedi seçiminde büyük önem taşır. Veteriner hekim, hasta yakınından anamnez alarak; hayvanın şikayeti hakkında detaylı bilgi edinir, şikayetinin ne zaman ve nasıl başladığı, hastalığına yol açan etkenler (causa), başka semptomların eşlik edip etmediği, daha önce geçirdiği hastalıklar, ameliyat ve travmalar, yapılan tedaviler ve aşılar gibi konularla ilgili detaylı sorgulama yapar. Bu bilgilere, hayvan hakkındaki gözlemleri ve muayene bulgularını da ekleyerek, tümünü birlikte değerlendirir. Titiz bir çalışmayla uygun remediyi seçerek hastaya verir.
Akut vakalarda, uygun remedi verildiğinde, genellikle hasta hemen cevap verir ve iyileşme süreci başlar. Kronik hastalıklarda ise, iyileşme, akut vakalara göre haliyle daha uzun bir süre gerektirir, homeopatik tedaviye sabırla devam edilmesinde fayda vardır.
Homeopati uygulanıp iyileşmeyle sonuçlanan birçok hayvan vakası literatürde yerini almıştır. Homeopatik tedavi uygulayan veteriner hekimlerin sayısının gün geçtikçe artmasının, hayvan dostlarımızı düşündüğümüzde, sevindirici bir gelişme olduğunu söyleyebiliriz.
Dr. Semra Elmacı Kumpasoğlu (MD)